Altı yıl boyunca dur durak bilmeden verdiğim insan üstü mücadelemin hikayesidir. Sizlerle paylaşmadan evvel, lütfen kendinizi benim yerime koymanızı ve kararlarınız ne olursa olsun bir kez daha gözden geçirmenizi diliyorum. Şimdiden bir çoğunuzun “Ben bu kadarını yapamazdım” veya daha büyük bir azimle “Asla mücadelemden vazgeçmeyeceğim” dediğini duyar gibiyim.
Hayatım değişiyor…
1996 yılının Kasım ayında başladı her şey! Nereden bilebilirdim doğum günümden sadece üç gün sonra hayatımın bu denli değişeceğini… 13 yıldır özel bir şirkette Yönetici Asistanlığı görevinde çalışıyordum. İşim oldukça stresli ve yoğun çalışma saatleri içindeydi. O zamanlar üç yıllık evliydim ve eşimle henüz bir çocuk sahibi olma fikrimiz yoktu.
Sıradan bir öğlen tatili sırasında yemek yerken aniden fenalaştım. Dayanılmaz bir ağrı, kasıklarımdan tüm vücuduma yayıldı ve çok kısa bir süre sonra nefes alamaz hale geldim. Olanlara hiçbir anlam veremiyordum; o an bildiğim tek şey, bir şeylerin hiç de yolunda gitmediği idi. Şirkete ayaklarımı yere sürterek varabildim. Ne konuşabiliyor ne de rahat nefes alabiliyordum. Aldığım ağrı kesicilerin de fayda etmediğini görünce, kendime gelir gelmez ertesi günü için doktordan randevu aldım.
Şok rapor!
En son jinekolojik muayenemi evlenmeden evvel yaptırmıştım. Aradan üç yıl geçtikten sonra yaşadığım olayın hemen arkasından doktorumun karşısındaydım. Kontrollerimi yaptıktan sonra, bir şeylerden şüphelendiğini fakat emin olmak istediğini dile getirdi. O günün akşamı, beni, detaylı ultrasonografi için özel bir kliniğe yolladı. Radyoloğa geçirdiğim tatsız olayı anlatınca bana “Siz bu kadar çok kistle nasıl yaşadınız, nefes alamaz hale gelmenize şaşırmamak lazım” dedi.
İlk ameliyat
Aldığım raporla ertesi günü beklemeden doktoruma koştum. Yüzünde asık bir ifade ile “maalesef rahim ile yumurtalıkların çevresinde, çikolata kisti olarak adlandırılan çok sayıda endometriozis odakları oluşmuş. Bu durumda çocuk sahibi olmanız mümkün gözükmüyor, önerim vakit kaybetmeden ameliyat olmanızdır” dedi. İki gün içinde ameliyata alındım ve toplam 20 endometriozis temizlendi. Sonrasında normal yollardan hamile kalabileceğimi, bunun için de altı ay geçici olarak menopoza girmem gerektiğini söyledi. Doktorumun bu önerisini kabul ettim sonuçta artık vakit kaybetmek gibi bir lüksüm yoktu. Altı ay süren geçici menopoz döneminde epey sıkıntı çektim. Altı ayın sonunda tüplerimin de açık olup olmadığı araştırıldı. Beni ve tabi ki ailemi de derinden üzen bir sonuçla karşı karşıya kaldım. Kanallar tıkalı idi ve maalesef normal yollardan çocuk sahibi olma şansım yoktu.
Üçüncü hüsran, ikinci ameliyat!!
Eşimle beraber yaşadığımız bu büyük üzüntüden hemen sıyrıldık. Zamanımızı üzülerek değil, doğru düşünüp, doğru yerde harekete geçemememiz gerektiği bilinci ile savaşımızı, (ben bu mücadeleyi böyle adlandırıyorum) evimize de yakın olan beş yıldızlı hastanelerin birinin Tüp Bebek Merkezi’nde başlattık ve ilk deneme için başvuruda bulunduk.
Yapılan tetkikler sonucunda kistik yapıların hala mevcut olduğunu ve laparoskopik girişimle temizlenmesi gerektiğini söylediler. Aksi takdirde tüp bebekle gebelik sağlansa dahi, bunun düşükle sonuçlanma ihtimalinin çok yüksek olacağını belirttiler. Doktorumu değiştirmiştim, sonunda bu işin uzmanları ile karşı karşıyaydım. Söyledikleri her şey benim için çok önemliydi.
Tereddüt etmeden ikinci kez ameliyat masasına yattım. Ameliyat başarılı geçmiş ve tüm kistler ve oluşan yapışıklık temizlenmişti. Doktorum ameliyatı takip eden ilk altı ay içinde kendiliğinden hamile kalma şansımın çok yüksek olduğunu söyledi. Maalesef aradan yedi ay geçmesine rağmen sonuç alınamadı. Daha fazla zaman kaybetmek istemiyorduk, çünkü endometriozisin tekrarlama riski de vardı.
İlk tüp bebek denemesi
1997 senesinin Nisan ayında ilk tüp bebek denememiz için hastaneye başvurduk. Geçirmiş olduğum endometriozis hikayesi sebebi ile yüksek dozda ilaç kullandım. 9 adet yumurta vermiştim. Büyük bir heyecan ve mutlulukla beklediğimiz “hamile” haberini alamadık; büyük bir düş kırıklığı yaşamıştık.
Ümidimizi yitirmedik ve zaman kaybetmeden ikinci tüp bebek için başvuruda bulunduk.
İkinci deneme, üçüncü ameliyat
İlk denememin ardından yaklaşık üç ay geçmişti ve ben zaman kaybetmek istemiyordum, bu yüzden derhal ikinci deneme için yine aynı merkeze başvuruda bulunduk. Bu sefer 11 yumurta vermiştim, sadece 6 tanesi döllendi ve 4 adet transfer edildi. Heyecanla 13 gün sonrasını beklemeye koyulduk. Bunu yaşayanlar çok iyi bilir, bu süre geçmek bilmez, heyecan doludur, aynı zamanda kötü bir haber almamak için çarpar durur kalbiniz…
Derken neticeyi alacağımız gün ve saat gelmişti. Sonuç POZİTİF idi. Yani hamileydim ve yaklaşık iki senedir verdiğim mücadelenin neticesini alıyordum. Tarifi imkansız bir sevinçti bu. Doktorumun boynuna sarılarak defalarca teşekkür ettiğimi çok net hatırlıyorum. Doktorum ise ilk üç ayın riskli olduğunu belirterek, hemen sevinmemem uyarısında bulundu. Ve, ikinci muayenede korkulan oldu; “dış gebelik” teşhisi konulduğunda sevinç; yerini ikinci kez düş kırıklığına bırakmıştı.
Doktorum, geçmişteki endometriozis hikayesi nedeniyle bundan sonraki denemelerimde de dış gebelik yaşama riskimin yüksek olduğunu ve tekrar tüplerin tıkanması söz konusu olabileceğinden, tüplerimin alınması gerektiğini belirtti. Yaşadığım kötü tecrübe bir tarafa, bir de üçüncü ameliyattan bahsedilmesi beni inanılmaz derecede üzmüştü. Bu önemli bir ameliyattı ve iyi bir karar vermem gerekiyordu. Çünkü tüplerin alınması ile birlikte, bir daha normal yollardan hamile kalamayacaktım. Böylelikle tek çare “tüp bebek veya mikroenjeksiyon” olacaktı. Bu da bizlere maddi açıdan büyük bir külfet getirecekti.
Eşimle birlikte her zamanki gibi ortak bir kararla, doktorumuza duyduğumuz güven duygusuyla üçüncü kez ameliyat masasına yattım.
Hüsranla noktalanan altı girişim
Geçirdiğim üçüncü ameliyattan kısa bir süre sonra yine aynı merkeze, üçüncü “tüp bebek” uygulaması için başvurduk. Sonuç yine hüsran idi. Ardından durup dinlenmeden, ve aldığım tüm maaşı bu tedavilere harcayarak altıncı denemeye kadar geldim. Doktoruma hep “NEDEN?” sorusunu sorduğumda bana “kaliteli yumurta vermiyorsun, bu yüzden hamile kalma şansın gittikçe azalıyor” diye bir yanıtla karşılaşmıştım. Bu beni pek de tatmin etmiyordu. Moralim gittikçe bozuluyordu, hep bir sonuç almak için çabalıyor, her çabalamam hüsranla sonuçlanıyordu. Gittikçe sona yaklaştığımı hissediyordum. Ne zamana kadar deneyecektim?
Bir akşam eşimle birlikte otururken bana “Biz bunu altı kez denedik ve başaramadık. Artık kabullenmemiz gerekmiyor mu? sorusuyla karşılaşınca, pes etmeyeceğimi bir kez daha anladım. Madem bu merkezde sonuç alamıyordum ben de başka bir merkezde savaşıma devam ederim, dedim.
Ailemin desteğini almam çok önemliydi. Onlar, benim daha fazla yıpranmamı istemiyorlardı.
Yedinci girişim
Yedinci deneme için yeni bir merkezdeydim şimdi. Hani derler ya “eşik değişikliği uğur getirir!” diye, bu inançla yola koyuldum. Çok başarılı geçen tedavim boyunca 12 adet yumurta toplandı ve sonrasında sadece dört adet transfer edildi. Şimdiye kadar yaşadıklarımın içinde en başarılı olanıydı bu seferki. Çok ümitliydik. Doktorum % 40 şans tanıyordu bana. Bu rakam diğer merkezlere göre oldukça yüksek bir orandı. Hep içimden Tanrı’ya dua ediyordum, “tutsun” diye.
Neticeyi alacağım 13 gün geçmek bilmedi sanki. Bir daha “Üzgünüz, negatif” cevabıyla karşılaşmak istemiyordum. Çok korkuyordum. Olmadı, deseler bu sefer ne yapacaktım? İnanılmaz bir kalp çarpıntısı ile merkezin kapısını çaldım. Kimsenin yüzüne bakma cesaretim yoktu, sinirlerim bozulduğu için tir tir titriyordum. Doktorum beni içeri aldı ve yedinci kez beni derinden yaralayacak yanıtı verdi “sonuç NEGATİF”. Tek bir kelime konuşamadım, sadece nasıl olur dediğimi hatırlar gibiyim. “Keşke bir şey bulsam da size, neden bu desem. Ama hamile kalmamanız için hiçbir sebep yok” diye ekledi.
Neden, neden, neden???
Aklımı sürekli kurcalayan bu soruyla uzunca bir süre yaşamak zorunda kaldım. Hiçbir zaman yanıtını alamayacağım bir soruydu bu. Elimizden gelen her şeyi yapıyor, ancak bir türlü sonuç alamıyorduk. Üstelik, artık hamile kalmak için herhangi bir sağlık problemim de kalmamıştı. Her çabanın bir karşılığı vardır. Ömrümde ilk kez, her şeyimi ortaya koymama rağmen sonuç alamadığım bir durumla karşılaşmıştım. Fakat bu beni caydırmadı, tam aksine kamçılayan bir etken oldu. Hiçbir zaman yılmadım. Biraz amazon ruhlu bir kadınım, “olmadı” dendikçe kamçılanıyorum. Her zaman kendime “Bu iş olacak, sabırlı ol!” diyordum. Tabii eşimin ve ailemin sonsuz desteğini gördüğüm için de çok şanslıydım. Ama sabretmek o kadar da kolay değildi.
Başka bir merkezde tekrar deneme kararı aldık. Yaptığım detaylı araştırmalar sonunda, zor hastaları başarıya ulaştırmış olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci’nin karşısında buldum kendimi.
“Hayatında strese yer olmamalı!”
Bu kez Bahçeci Kliniği’ne başvurarak Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Bahçeci’ye teslim ettim kendimi. Artık hırsın yerini tükenmişlik almaya başlamıştı. Sayın Bahçeci, yapılan tetkikler sonucunda şunları söyledi: “Hayatında strese yer yok, hamile kalmaman için hiçbir neden göremiyorum. Strese girmene yol açan ne varsa hayatından atmalısın!” Bunun üzerine 13 yıldır çalışmakta olduğum Yönetici Asistanlığı görevimden istifa ettim. Radikal bir karardı. İleride, geriye bakıp pişmanlık duymamak adına verdim bu kararımı. Bir iş her zaman bulabilirsiniz, fakat çocuk sahibi olmak için harcadığınız sağlıklı yaşları bir daha geri kazanamazsınız. Bu düşünce ile çıktım yola…
Sekizinci deneme ve istirahat dönemi
İşimden ayrıldıktan kısa bir süre sonra sekizinci deneme için Alman Hastanesi’nin yolunu tuttum. Evimdeki bilgisayar aracılığı ile Bahçeci Kliniği ile ilgili tüm bilgilere ulaşmıştım; birçok merkezde denemiş fakat başarılı olamamış infertil çiftlerin bu merkezde başarıya ulaştıklarını okuyunca tekrar bir ümit ışığı doğdu gözlerimde. “Neden bu sefer olmasın?” diyordum kendime; yeni bir klinik yeni bir ekiple beraberdim. Bu esnada tedavi dahilinde olan ve sonrasında kendisini tanımaktan büyük mutluluk duyduğum Psikolog Sn. Yasemin Abız ile irtibata geçtim. Olaylara çok farklı açılardan bakmamı, en önemlisi kendime devamlı sorduğum “NEDEN?” sorusundan kurtulmamı sağladı. “Hayatta her şey kontrolümüz altında değildir, bazen ne yaparsak yapalım istediğimize ulaşamayız. Bu senin eksikliğin değildir…” cümlesi kendimi daha iyi hissetmeme sebep oldu. Bir çocuk sahibi olmak için tüm gayretimi gösteriyordum. Bundan sonrası da artık Allah”ın bileceği bir işti. Sonsuz inancım ve ümidim ile sekizinci girişimde bulundum.
Bu nasıl bir kaderdir ki, tedavinin ortalarında yüksek ateşten yataklara düştüm. Ateşim bir türlü düşmüyordu. Doktorumla irtibata geçtiğimde ateşin düşmesi gerektiğini yoksa tedaviyi yarıda kesebileceklerini söyledi. Çok maliyetli olduğu için, inşallah tedavim yarıda kesilmez ve kullandığım ilaçlar boşa gitmez diye dua ediyordum. Ateşim iki gün sonra düşebildi. Fazla yumurta verememiştim ve sadece üç embriyo transfer edilmişti. Hep kendime “üzülme tek embriyo olsun kaliteli olsun” diyordum. O geçmeyen 13 günün sonunda dizlerim titreyerek bekledim neticeyi. Sonuç NEGATİF idi; doktorum pes etmeyeceğiz dedi.
Artık çok bitkindim, tükenmişlik içinde, dinlenmeye, dingin bir kafayla sağlıklı düşünmeye ihtiyacım vardı. Artık bir karar vermem gerekiyordu. Maalesef hayatımın sonuna kadar deneyebileceğim bir olay değildi bu. Maddi açıdan da tükenmiştik ve bir yerde kendime dur demem gerekiyordu. Bunları düşünürken yine aynı ses içimde yankılanıyordu “az kaldı sabret!”. Bu düşünceyle yazlık evimizde inzivaya çekildim.
Hayatımda birtakım değişiklikler yapmaya karar verdim. Bunların başında, gıdama çok dikkat ettim. Bitkisel açıdan zengin bir beslenme programı uyguladım, bol bol spor yaptım, yüzdüm, klasik müzik dinledim ve uyudum.
Yaklaşık altı ay geçmişti. Vücut ve beyin olarak kendimi eskisinden çok daha iyi hissediyordum. Ve yeniden denemeye eşimle birlikte karar verdik…!!! Ortak bir karar daha almıştık. Bu son denememiz olacaktı, şayet başaramazsak bu defteri bir daha açmamak üzere kapatacak ve hiçbir pişmanlık duymayacaktık. Hayırlısı ne ise o olsun diyerek, Prof. Dr. Bahçeci’ye dokuzuncu denememiz için başvurduk.
Dokuzuncu deneme ve mutlu son!
Dokuzuncu kez göze aldığım tedaviye, biraz umutlu fakat bezgin olarak; itiraf etmeliyim ki “bu sefer de tutmayacak” düşüncesiyle başladım. Kontrollerime gidip gelmekteydim. 6 adet yumurta vermiştim. Sadece dört tanesi döllenmişti ve transfer gününe iki tanesi kalmıştı. İki embriyo transfer edildi ve o geçmeyen 13 gün için geri sayım başladı.
Neticeyi alacağım gün, merkezdeki kalabalıkta duramayacağımı anladım. Çok kalabalıktı ve sanki insanlar üstüme geliyorlardı. Negatif sonuç alacağımın korkusu ve sona yaklaşmamın tedirginliği ile hastanenin lobisinde beklemeye koyulduk. Sadece 15 dakika sonra, embriyolog Sn. Serap Hanım’ın gülerek bana yaklaştığını gördüm. Her nedense bu mutlu tebessümü üstüme alınmıyordum. Yanıma yaklaştıkça kalbimin ağzımın içinde attığını hissettim. “Verda’cığım tebrik ederim GEBESİN, hem de netice çok yüksek çıktı” dedi. Bu anı hayatımın sonuna kadar unutamayacağım. Birbirimize sarılarak ağlamaya başladık! Ben inanamıyordum. Şu soruyu defalarca sorduğumu çok net hatırlıyorum, “yanlışlık yok değil mi?” Kendisi de büyük bir sabırla “hayır, her şey yolunda, fakat çok heyecan sana iyi gelmez, lütfen sakin ol” dedi. İnanamıyordum sakin olmam söyleniyordu. Minicik bir bebek için! Yani bana HAMİLE muamelesi yapılıyordu. Tanrım bu bir düş müydü yoksa gerçeğin ta kendisi mi? Herkes beni tebrik etmek için sıraya girmişti sanki… Rüyada gibiydim… Doktorum klinikte olduğu için telefonla arayarak beni tebrik etti, arkasından Psikolog Sn. Yasemin Abız ile de bol bol ağlaştık, derken tüm ekip… Bu sefer başarmıştım Tanrım! Bu ne büyük mutluluktu böyle; ayaklarım sanki yerden kesilmişti.
Muhteşem bir dokuz ay geçirdim, sanki sinirlerim cımbızla çekilmişti. Her şeye gülüyordum. Çok rahat ve sorunsuz bir hamilelik geçirdim. Tanrı sanki bana, “sen çok şey çektin, sana rahat bir dokuz ay hediye ediyorum” dermişti.
2002 yılının Ağustos ayında, 33 yaşımda, oğlumu kucağıma aldığımda tarifi imkansız duygular içindeydim. Soluk almadan verdiğim altı yıllık mücadelemin meyvesini almıştım. O an kendimi dünyanın en mutlu annesi saydım. Çektiğim o kadar acılardan sonra “iyi ki pes etmemişsin!” dedim kendime. Bu mutluluk her şeye bedeldi doğrusu…
Bu yola baş koyan tüm infertilite hastalarına sesleniyorum:
İnfertilite kesinlikle bir eksiklik değil, tedavi edilebilir sağlık sorunu. Bu sorunun üstüne gitmek, bunu böyle kabullenmek gerekiyor. Her şeye sıfırdan başlıyorsunuz ama daha büyük bir güçle sarılıyorsunuz savaşınıza. İnanç, azim, ümit ve sabır olduktan sonra aşamayacağınız hiçbir güç yoktur. Yeter ki siz isteyin!
Her şey gönlünüzce olsun…